Bu yazımızda TCK da yer alan görevi kötüye kullanma ve görevi ihmal suçu ele alınacak ve tartışılacaktır.
Görevi kötüye kullanma
Madde 257- (1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Görevi kötüye kullanma ve görevi ihmal suçları kamu görevlisi tarafından işlenebilen bir suçtur. Kamu görevlisi tanımı da TCK madde 6 da yer almıştır.
Kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi, (TCK md.6/1-c)
Uygulamada TCK madde 257/2 ile daha çok karşılaşılmaktadır. Kamu görevlisinin görevi ile ilgili ihmal ya da kasıtlı olarak yapmama şeklinde eylem göstermesi suçtur. Görevi kötüye kullanma suçu failin eyleminin kanunda başka bir suçu oluşturmaması durumunda söz konusu olabilir
Özel Dairece sorulması üzerine, Kahramanmaraş 1. Sulh Ceza Mahkemesince 11.11.2009 gün ve 170 sayılı yazı ile mahkemeye ait 2008/188 ve 2008/199 esas sayılı dosyalarda 06.06.2008 tarihinde yapılan keşiflere ait ücretlerin tamamının sanık Hakim tarafından iade edildiği bildirilmiş ve yazı ekinde buna ilişkin 25.11.2008 (40 lira) ve 07.04.2008 tarihli (597,25 lira) dekont örnekleri de gönderilmiştir. 5237 sayılı TCY'nın 257. maddesinde düzenlenen “Görevi kötüye kullanma” suçu; 765 sayılı Yasanın 240. maddesinde yer alan “görevde yetkiyi kötüye kullanma”, 230. maddesindeki “görevi ihmal”, 228. maddesinde düzenlenen “görevde keyfi davranış” ve 212/1. maddesinde düzenlenmiş olan basit rüşvet alma suçlarının karşılığını oluşturmaktadır. 5237 sayılı TCY'nın 257. maddesinin 1. fıkrasındaki görevi kötüye kullanma suçu; kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ve bu aykırı davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyeti veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız kazanç sağlanması ile oluşur. Buna göre; 765 sayılı TCY'nın 240. maddesindeki suçun oluşumu için norma aykırı davranış yeterli iken; 5237 sayılı TCY'nın 257/1. maddesindeki suçun oluşabilmesi için, norma aykırı davranış yetmemekte; bu davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız bir kazanç sağlanması gerekmektedir. O halde, 765 sayılı TCY'nın 240. maddesindeki görevde yetkiyi kötüye kullanma suçu, memur sayılan kişinin kasten görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ile oluşurken; 5237 sayılı TCY'nın 257/1. maddesindeki suçun oluşabilmesi için, kamu görevlisinin kasten görevinin gereklerine aykırı davranması yanında bu davranış nedeniyle kişilerin mağduriyetinin, kamunun zararının ya da kişilere sağlanmış haksız bir kazancın bulunması zorunludur. Somut olayda; bölgenin ve iş yoğunluğunun özelliklerini gözeten ve uzak olan bir yerde keşif icra eden sanık hakimin, keşif günü gelmemiş ve bir başka mahkemeye ait dosyalarda, re'sen keşif yapması, görevinin gereklerine aykırı ise de keşif ücretlerinin sanık tarafından iade edilmiş olması ve bu aykırılıkların temyiz davasına konu olacağı da nazara alındığında, kişilerin mağduriyetine, kamunun zararına ya da kişilere haksız bir kazanç sağlanmasına yol açmadığı gibi, sanığın görevi kötüye kullanma kastı ile hareket ettiğinden söz edilemez. Bu itibarla, sanık hakkında hukuka aykırı eylemi nedeniyle disiplin soruşturması yapılmasına bir engel bulunmamakla birlikte, manevi unsur yokluğu nedeniyle oluşmayan görevi kötüye kullanma suçuyla ilgili olarak, temyiz itirazlarının reddiyle beraat hükmünün onanmasına karar verilmelidir. Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyesi H... B..., “5237 sayılı Yasanın 257. maddesinin 1. fıkrasında yer bulan “görevde yetkiyi kötüye kullanmak” suçu; kamu görevlisinin görev gereklerine aykırı hareket etmesi ve bu aykırı davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyetine, kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız kazanç sağlanması ile oluşmaktadır. Bütün Ceza Kanunlarında, kamu görevlilerinin yetkilerini kötüye kullanmaları nedeniyle işledikleri fiiller cezalandırılmaktadır. Burada önemli olan görev gereği sahip olunan yetkidir. Herhangi bir şekilde kanuni yetkinin aşılması, takdir yetkisinin maksada aykırı kullanılması cezalandırılmalıdır. Takdir yetkisi; kamu görevlisine davranış serbestisi veya keyfi davranma gücünü vermemektedir. Yetkinin, mutlaka kamu hizmeti ve yararına kullanılması şarttır. Takdir yetkisindeki yanılgıyı görev gereğine aykırı davranış olarak değerlendirmemek gerekir. Bu nedenle fiil açıkça görev gereğine aykırı davranış olmalıdır. Diğer yandan kasıtlı davranışların yanılgı savunmasıyla örtülmeye çalışılmasına da izin verilmemelidir. Somut olayın özelliğine, işin vasfına ve failin davranışlarına göre kastın tayin edilmesi gereklidir. Görev gereğine aykırı davranıştan söz edebilmek için failin çalıştığı görev alanıyla alakalı olarak kendisine yükletilen davranış normlarına aykırı davranışın bulunması aranmalıdır. Suça bağlı olarak sağlanan kazanç veya kamu zararının az ya da çok olması suçun oluşmasına engel teşkil etmez ama cezanın tayin edilmesinde önem kazanır. Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulumuz bir kısım kararlarında; mağduriyet kavramının sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararla sınırlı olmayıp, bireysel hakların ihlali sonucunu doğuran her türlü davranışı ifade ettiğini belirtmektedir. Mağduriyetin azlığı veya çokluğunun suçun oluşmasında önemi bulunmamaktadır. Keyfilik; Kanun, Tüzük gibi mevzuata yahut teamül ile konulmuş olan kurallara objektif aykırılıktır. Takdir yetkisinin amaca aykırı ve kamu yararı ilkesi gözetilmeden uygulanması halinde de keyfi davranılmış olur. Görevin gereklerine aykırı davranan kişinin haksız kazanç sağlaması da diğer önemli noktadır. Haksız kazanç; kişilere hukuka aykırı olarak ve hak etmediği şekilde menfaat sağlanmasıdır. Kazanç terimi ayrıca hem maddi ve ekonomik çıkarı hem de manevi yararı içine alacak biçimde anlaşılmalıdır. Failin saiki veya maksadı farklı olsa dahi, görevinin gereklerine aykırı davranışının maddede belirtilen neticelerden birine yol açacağını bilerek hareket etmiş olursa, suçun manevi unsuru diğer bir deyişle genel kastı gerçekleşmiş olacaktır. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun 27.06.2006 gün ve 315 sayılı kararı ile benimsenen Bangolar Yargı Etiği İlkelerine göre; Hakim, doğruluk ve tutarlılıktan ayrılmamalıdır. Mesleki davranış şekli itibariyle, makul olarak düşünme yeteneği olan bir kişide herhangi bir serzenişe yol açmayacak hal ve tavır içinde olmalıdır. Yakışıksız ve yakışık olmayan görüntüler içerisinde bulunmaktan kaçınmalıdır. Özellikle “Yargının Onuruyla” uyumlu bir tarzda davranmalıdır. Kısaca özetlemek gerekirse Hakim ve Cumhuriyet Savcıları; Anayasa ve Yasalarla kendilerine verilen görev ve yetkilerini yazılı olan veya olmayan ancak evrensel anlamda Hakim ve Cumhuriyet Savcılarını bağladığından kuşku duyulmayan etik kurallara tabi olarak yerine getirmelidirler. Aksine davranışın, ortaya çıkacak sonuçlar ve toplumdaki Adalet duygusunda açacağı yara itibariyle Hakimlik mesleğinden kaynaklanan yetki ve görevin ihmal edilmesi ya da kötüye kullanılması anlamına geleceği açıktır ki, bundan da Yargı Erkinin nüfus ve itibarının zarar göreceği kaçınılmazdır. Somut olayımızda; sanık 30.04.2006 tarihinde birinci sınıfa ayrılmış deneyimli bir Hakimdir. 13.06.2008 tarihinde gidilmesine karar verilmesine rağmen keşif tarihini taraf ve taraf vekillerine haber vermeden bir hafta önceye çekerek keşfi icra etmiş, yine kendi mahkemesi olan Kahramanmaraş 3. Sulh Ceza Mahkemesine ait iki dosyada keşif kararı vermeden keşifleri yapmış, diğer iki dosyada ise; Kahramanmaraş 1. Sulh Ceza Mahkemesinin müstemir yetkili hakimi görevinin başında olmasına rağmen “ileride kabul edilmesi halinde” düşüncesiyle ve dosyalar keşif mahalline bile götürülmeden keşifleri icra ederek sarf kararlarının yazılmasını ve ödemelerin yapılmasını sağlayarak haksız kazanca sahip olmuştur. “Ne olacak, zaten 1. Sulh Ceza Mahkemesi Hakiminden kaçırılan dosyalardan alınan keşif ücretleri geri ödenmiş mesele kalmamış” şeklinde düşünülebilinir ama sanık bunu bile kendi isteğiyle yapmamış, şikayet edileceğini anladığında Maliyeye geri dönüş yaparak görevli olmadığı dosyaların keşif paralarını ödemiş, bu şekilde muhtemel bir soruşturmadan ve sorumluluktan kaçmak istemiştir. Kendi mahkemesine ait dosyalarla ilgili almış olduğu keşif paralarını ise geri vermemiştir. Birinci sınıfa ayrılmış bir Hakimin davranış şekli bu mudur? Böyle mi olmalıdır? Daha da önemlisi böyle mi devam etmelidir? Biraz önce ayrıntılarına yer verildiği gibi, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 257. maddesinin 1. fıkrasında aranan tüm şartların gerçekleştiği ve etik kuralların yerle bir olduğu apaçık ortadadır. Yüksek Ceza Genel Kurulumuzun vereceği bu çok önemli karar; mesleğin ilk yıllarında bulunan Hakim ve Cumhuriyet Savcılarımıza olduğu kadar stajlarını tamamlamaya çalışan Hakim ve Savcı Adaylarına da emsal teşkil edecek bir karar olacaktır. Açıklanan nedenlerle; sanığa yüklenen “görevde yetkiyi kötüye kullanmak” suçunun unsurlarının oluştuğu düşüncesiyle Yüksek Ceza Genel Kurul çoğunluğunun suçun unsurlarının oluşmadığı görüşüne katılmıyorum” görüşüyle; Çoğunluk görüşüne katılmayan diğer Kurul Üyeleri de bu görüşe katılarak karşı oy kullanmışlardır. SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; 1- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 10.12.2009 gün ve 34-42 sayılı beraat hükmünün ONANMASINA, 2- Dosyanın Yargıtay 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 11.05.2010 günü yapılan birinci müzakerede yasal oyçoğunluğu sağlanamadığından, 25.05.2010 günü yapılan ikinci müzakerede tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak oyçokluğu ile karar verildi. YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas Numarası: 2010/4-61 Karar Numarası: 2010/117 Karar Tarihi: 25.05.2010
Kamu görevlileri kanunun kendilerine vermiş oldukları yetkiyi hukuka uygun bir şekilde kullanmakla mükelleftirler. Her kamu görevlisinin kanunda yazan görev tanımı da farklıdır.
Görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, görevi kötüye kullanma suçunda cezalandırılır. Ancak her kamu görevlisinin görev tanımı da kanunlarda farklıdır. Kamu görevlileri yetkileri dahilinde olan işlerde görev yapabilir. Görevi kötüye kullanmadan söz edilebilmesi için mağduriyet kamu zararı ya da haksız bir menfaat söz konusu olmalıdır.
Türk Ceza Kanunu’nun ikinci kitabının “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler”e yer veren dördüncü kısmının “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünde düzenlenen “Görevi kötüye kullanma” başlıklı 257. maddesi;
“(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin, birinci fıkrasında düzenlenen icrai davranışlarla görevi kötüye kullanma suçu, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ve bu aykırı davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız menfaat sağlanması ile oluşmaktadır.
Buna göre ilk şart, kamu görevlisi olan failin yaptığı işle ilgili olarak kanundan veya diğer idari düzenlemelerden doğan bir görevinin olması ve bu görevinin gereklerine aykırı davranmasıdır. Suçun oluşabilmesi için, norma aykırı davranış yetmemekte, fiil nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da suç tarihi itibarıyla kişilere haksız kazanç sağlanması gerekmektedir.
Anılan maddenin gerekçesinde suçun oluşmasına ilişkin genel koşullar;
“Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kamu görevinin gereklerine aykırı davranışın, kişilerin mağduriyetiyle sonuçlanmış olması veya kamunun ekonomik bakımdan zararına neden olması ya da kişilere haksız bir kazanç sağlamış olması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçu oluşabilecektir.” şeklinde vurgulanmış, gerekçede yer verilen kazanç ifadesi 6086 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle sonradan menfaat olarak değiştirilmiştir.
Öğretide de TCK’nın 257. maddesindeki suçun oluşmasının, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi sonucunda kişilerin mağdur olması veya kamunun zarar görmesi ya da kişilere haksız menfaat sağlanması şartlarına bağlı olduğu, bu sonuçları doğurmayan norma aykırı davranışların, suç kapsamında değerlendirilemeyeceği açıklanmıştır (… Emin Artuk – Ahmet Gökçen – Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, Ankara, 2011, s. 913 vd; Mahmut Koca – İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s. 769; Veli Özer Özbek – … Nihat Kanbur – Koray Doğan – Pınar Bacaksız – İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2011, s. 974.).
Görevin gereklerine aykırı hareket etmekten, kamu görevlisinin görevini kanun, idari düzenlemeler veya talimatların öngördüğü usul ve esaslardan başka surette ifa etmesi anlaşılmaktadır. Bu anlamda kamu görevlisinin herhangi bir şekilde kanuni yetkisini aşması, kanunun aradığı şekil şartlarına uymaması, takdir yetkisini amacı dışında kullanması, kanunun emir ve müsaade ettiği hareketinin gerektirdiği ön şartlara aykırı hareket etmesi, kendisine teslim edilen ve görevi sebebiyle kullanması gerekli eşyayı usulsüz kullanması gibi fiiller görevin gereklerine aykırılık kapsamında kalmaktadır.
Norma aykırı davranışın maddede belirtilen sonuçları doğurup doğurmadığının saptanabilmesi için öncelikle mağduriyet, kamunun zarara uğraması ve haksız menfaat kavramlarının açıklanması ve somut olayda bunların gerçekleşip gerçekleşmediklerinin belirlenmesi gerekmektedir.
Mağduriyet kavramının, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararla sınırlı olmayıp bireysel hakların ihlali sonucunu doğuran her türlü davranışı ifade ettiği kabul edilmelidir. Bu husus madde gerekçesinde; “Görevin gereklerine aykırı davranışın, kişinin mağduriyetine neden olması gerekir. Bu mağduriyet, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararı ifade etmez. Mağduriyet kavramı, zarar kavramından daha geniş bir anlama sahiptir.” şeklinde vurgulanmış, öğretide de mağduriyetin sadece ekonomik bakımdan ortaya çıkan zararı ifade etmeyip daha geniş bir anlama sahip olduğu, bireyin, sosyal, siyasi, medeni her türlü haklarının ihlali sonucunu doğuran hareketlerin ve herhangi bir çıkarının zedelenmesine neden olmanın da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilmiştir (… Emin Artuk – Ahmet Gökçen – Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, Ankara, 2011, s. 911 vd.; Mahmut Koca – İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s. 772; Veli Özer Özbek – … Nihat Kanbur – Koray Doğan – Pınar Bacaksız – İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2011, s. 974.).
Kişilere haksız menfaat sağlanması, bir başkasına hukuka aykırı şekilde her türlü maddi ya da manevi yarar sağlanması anlamına gelmektedir.
Kamunun zarara uğraması hususuna gelince; madde gerekçesinde ekonomik bir zarar olduğu vurgulanan anılan kavramla ilgili olarak kanuni düzenleme içeren 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 71. maddesinde; kamu görevlilerinin kast, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunması şeklinde tanımlanan kamu zararı, her olayda hâkim tarafından, iş, mal veya hizmetin rayiç bedelinden daha yüksek bir fiyatla alınıp alınmadığı veya aynı şekilde yaptırılıp yaptırılmadığı, somut olayın kendine özgü özellikleri de dikkate alınarak belirlenmelidir. Bu belirleme; uğranılan kamu zararının miktarının kesin bir biçimde saptanması anlamında olmayıp miktarı saptanamasa dahi, işin veya hizmetin niteliği nazara alınarak, rayiç bedelden daha yüksek bir bedelle alım veya yapımın gerçekleştirildiğinin anlaşılması hâlinde de kamu zararının varlığı kabul edilmelidir. Ancak bu belirleme yapılırken, norma aykırı her davranışın, kamuya duyulan güveni sarstığı, dolayısıyla, kamu zararına yol açtığı veya zarara uğrama ihtimalini ortaya çıkardığı şeklindeki bir düşünceyle de hareket edilmemelidir. YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas Numarası: 2023/226 Karar Numarası: 2023/404 Karar Tarihi: 12.07.2023
Görevi kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için kamu görevlisinin görevinin hukuka aykırı bir şekilde yapmamış olması ya da kişilere kasıtlı olarak zarar verecek şekilde yapmış olması gerekmektedir. Kamu görevlilerinin görevlerini nasıl yapacakları kanunda yazmakla birlikte bu eylemleri ihmal ya da kast ile yapmamak bu suçu oluşturur. Sanığın görevi kötüye kullanmadan sorumlu olabilmesi için kendi görev tanımında yer alan bir görev olması gerekmektedir. Örneğin bir vatandaşı kamu kurumuna vermiş olduğu bir dilekçeyi hukuka uygun bir gerekçe olmaksızın reddeden kamu görevlisi TCK madde 121 de yer alan suçtan sorumlu olur. Burada sanığı eylemi TCK madde 257 yer aldığı şekliyle başka bir suç oluşturması nedeniyle TCK madde 121 de yer alan suç oluşacaktır.
Dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi
Madde 121- (1) Kişinin belli bir hakkı kullanmak için yetkili kamu makamlarına verdiği dilekçenin hukuki bir neden olmaksızın kabul edilmemesi halinde, fail hakkında altı aya kadar hapis cezasına hükmolunur.
Sadakat:
Madde 6 – (Değişik: 12/5/1982 – 2670/1 md.) Devlet memurları, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve kanunlarına sadakatla bağlı kalmak ve milletin hizmetinde Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını sadakatla uygulamak zorundadırlar.Devlet memurları bu hususu “Asli Devlet Memurluğuna” atandıktan sonra en geç bir ay içinde kurumlarınca düzenlenecek merasimle yetkili amirlerin huzurunda yapacakları yeminle belirtirler ve özlük dosyalarına konulacak aşağıdaki “Yemin Belgesi” ni imzalayarak göreve başlarlar.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına, Atatürk İnkılap ve İlkelerine, Anayasada ifadesi bulunan Türk Milliyetçiliğine sadakatla bağlı kalacağıma; Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını
milletin hizmetinde olarak tarafsız ve eşitlik ilkelerine bağlı kalarak uygulayacağıma; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyip, koruyup bunları geliştirmek için çalışacağıma; insan haklarına ve Anayasanın temel ilkelerine dayanan milli, demokratik, laik, bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve
sorumluluklarını bilerek, bunları davranış halinde göstereceğime namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.
Tarafsızlık ve devlete bağlılık:
Madde 7 – (Değişik: 12/5/1982 – 2670/2 md.) Devlet memurları siyasi partiye üye olamazlar, herhangi bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunamazlar; görevlerini yerine getirirlerken dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep gibi ayırım yapamazlar; hiçbir şekilde siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda ve eylemde bulunamazlar ve bu eylemlere katılamazlar. Devlet memurları her durumda Devletin menfaatlerini korumak mecburiyetindedirler.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve kanunlarına aykırı olan, memleketin bağımsızlığını ve bütünlüğünü bozan Türkiye Cumhuriyetinin güvenliğini tehlikeye düşüren herhangi bir
faaliyette bulunamazlar. Aynı nitelikte faaliyet gösteren herhangi bir harekete, gruplaşmaya, teşekküle veya derneğe katılamazlar, bunlara yardım edemezler,
Davranış ve işbirliği:
Madde 8 – Devlet memurları, resmi sıfatlarının gerektirdiği itibar ve güvene layık olduklarını hizmet içindeki ve dışındaki davranışlariyle göstermek zorundadırlar.
Devlet memurlarının işbirliği içinde çalışmaları esastır.
Yurt dışında davranış:
Madde 9 – Devlet memurlarından sürekli veya geçici görevle veya yetişme, inceleme ve araştırma için yabancı memleketlerde bulunanlar Devlet itibarını veya görev haysiyetini
zedeleyici fiil ve davranışlarda bulunamazlar. Amir durumda olan devlet memurlarının görev ve sorumlulukları:
Devlet memurlarının görev ve sorumlulukları:
Madde 11 – (Değişik: 12/5/1982 – 2670/4 md.) Devlet memurları kanun ve diğer mevzuatta belirtilen esaslara uymakla ve amirler tarafından verilen görevleri yerine getirmekle yükümlü ve görevlerinin iyi ve doğru yürütülmesinden amirlerine karşı sorumludurlar. Devlet memuru amirinden aldığı emri, Anayasa, kanun, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi ve yönetmelik hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Amir emrinde israr eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, memur bu emri yapmağa mecburdur. Ancak emrin yerine getirilmesinden doğacak sorumluluk emri verene aittir. Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz. Acele hallerde kamu düzeninin ve kamu güvenliğinin korunması için kanunla gösterilen istisnalar saklıdır.
Kişisel sorumluluk ve zarar:
Madde 12 – (Değişik: 12/5/1982 – 2670/5 md.)
Devlet memurları, görevlerini dikkat ve itina ile yerine getirmek ve kendilerine teslim edilen Devlet malını korumak ve her an hizmete hazır halde bulundurmak için gerekli
tedbirleri almak zorundadırlar. Devlet memurunun kasıt, kusur, ihmal veya tedbirsizliği sonucu idare zarara uğratılmışsa, bu zararın ilgili memur tarafından rayiç bedeli üzerinden ödenmesi esastır. Zararların ödettirilmesinde bu konudaki genel hükümler uygulanır. Ancak fiilin meydana geldiği tarihte en alt derecenin birinci kademesinde bulunan memurun brüt aylığının yarısını geçmeyen zararlar, kabul etmesi halinde disiplin amiri veya yetkili disiplin kurulu kararına göre ilgili memurca ödenir.
Kişilerin uğradıkları zararlar:
Madde 13 – (Değişik: 12/5/1982 – 2670/6 md.)
(Değişik birinci fıkra: 6/6/1990 – 3657/1 md.) Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil,
ilgili kurum aleyhine dava açarlar. Ancak, Devlet dairelerine tevdi veya bu dairelerce tahsil veya muhafaza edilen para ve para hükmündeki değerli kağıtların ilgili personel tarafından zimmete geçirilmesi halinde, zimmete geçirilen miktar, cezai takibat sonucu beklenmeden Hazine tarafından hak sahibine ödenir. Kurumun, genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkı saklıdır. (Ek: 26/3/2002 – 4748/3 md.) İşkence ya da zalimane, gayri insani veya haysiyet kırıcı muamele suçları nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince verilen kararlar sonucunda Devletçe ödenen tazminatlardan dolayı sorumlu personele rücu edilmesi hakkında da yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.
12 nci maddeyle bu maddede belirtilen zararların nevi, miktarlarının tespiti, takibi, amirlerin sorumlulukları ve yapılacak işlemlerle ilgili diğer hususlar Cumhurbaşkanınca
düzenlenecek yönetmelikle belirlenir.
Görevi kötüye kullanma suçu kast ile işlenebilir taksirle işlenemez.
Olay tarihinde ... Cumhuriyet savcısı olan sanığa müsnet suçun niteliği itibarıyla, 2802 sayılı Kanun'da öngörülen soruşturma ve kovuşturma usul ve şartlarına da uyularak başlatılıp icra olunan hukuki süreçte, mahallinde hukuka uygun olarak ikame olunup, silahların eşitliği ve yüzyüzelik ilkeleri çerçevesinde usulünce tartışılan delillere ve dosya kapsamına istinad eden kabule göre: Her ne kadar sanığın daimi arama dosyaları hariç derdest olarak uhdesinde bulunan toplam 1108 soruşturma dosyasından 865 tanesini 187 günden 1027 güne kadar işlemsiz bırakarak görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçunu işlediği iddia edilmiş ise de; Emsallerine göre iş yükü çok fazla olan ... Cumhuriyet Başsavcılığında görev yapan sanığın genel soruşturma bürosunda görevli olduğu dönemde sonuçlandırdığı soruşturma dosya sayısının miktarı, sanığın bu dönem içerisinde ayrıca ... 17. Asliye Ceza Mahkemesinde iddia makamını temsil etmekle görevlendirilmesi, faili meçhul suçlar bürosunda görevlendirilip toplam 86.144 daimi arama dosyasının yanı sıra genel soruşturma bürosundan kalan 2039 adet soruşturma dosyasından da sorumlu olması, 2039 adet soruşturma dosyasının yarısına yakınını sonuçlandırıp denetim tarihi itibarıyla uhdesinde 1108 soruşturma dosyasının kalması, sanığın faili meçhul suçlar bürosunda görev yaptığı dönem içerisinde de sırasıyla ... 3 ve 44. Asliye Ceza Mahkemelerinde iddia makamını temsil etmekle görevlendirilmesi, iddiaya konu işlemsiz bırakılan sürelerinin sanığın uhdesindeki toplam 86.144 adet daimi arama dosyası hariç tutularak belirlenmesinin hakkaniyete aykırı olması hususları ile; Ayrıntıları Yüksek Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararlarında (06.11.2024 tarihli ve 2024/5-212 E. - 2024/344 K. sayılı kararı) açıklandığı üzere; görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçunun düzenlendiği TCK'nın 257. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları arasında suç kastı bakımından bir fark bulunmaması, kanunda açıkça belirtilmedikçe suçun kasten işlenebileceğinin gözetilmesi ve kastın; suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi (TCK madde 21/1, 22/1) olarak tanımlandığının tartışmadan vareste olması, görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçunun her iki şeklinin de kasten işlenen suç olarak düzenlenmesi, böyle olduğu için de ikinci fıkrada düzenlenen ihmali davranışla görevde yetkiyi kötüye kullanma suçunun manevi unsurunun da kast olması ve "kamu görevlisinin görevini bilerek ve isteyerek ihmal etmesi veya geciktirmesini" gerekli kılması, bu fıkradaki suçun "dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmeme" şeklindeki genel/basit taksirle işlenen bir suç niteliği taşımaması nazara alındığında: Müsnet görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçu açısından sanığın kastının bulunmadığının kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucunda saptandığı, bütün ve özellikle belirleyici delillerin ve aşamalarda ileri sürülen sonuca etkili iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği ve özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, gösterilen gerekçenin olaya ilişkin sorunlar bakımından özgün ve yeterli olduğu anlaşıldığından, Yargıtay Cumhuriyet savcısının ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla temyiz davasının reddiyle hükmün onanmasına karar verilmelidir. YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas Numarası: 2024/18 Karar Numarası: 2025/284 Karar Tarihi: 25.06.2025

